Tagebuch in Deutschland: Episode 9
21.08.2010
Mannheim, 01.54
Yolculugumuz uzun sürdü, yaklasik 6 saat. Tabii bazi sebepleri vardi bunun. Önce Dortmund'a gidip bir kisiyi daha almamiz gerekiyordu, ama gec kaldigimiz icin bizi bekleyen hatun gitmis. Biz de onu bir süre bekledik ve gelmeyince biraz takilip yeniden yola ciktik. Frankfurt'a vardigimizdaysa siki bir trafik vardi, haftasonu trafigi. Ne terbiyesizlikse önce ben Uwe'yi (soförümüz) biraz fircaladim, yavas gidiyor diye. Sabirli bir sekilde anlatti, "daha fazla trafige takilmamak icin baska yolu kullandik, bundan dolayi gec kaldik" diye. Diger elemani Frankfurt'ta biraktik ve Uwe'yle yola devam ettik. Mannheim'a vardigimizda saat 20.00 idi. Elo beni aldiktan sonra eve gidip bir seyler yedik ve disari ciktik (tabii bu arada Emil'le tanistim, kendisi üc aylik firlama bir tekir). Mannheim'i daha kücük bir yer saniyordum ama pek de kücük degil, yaklasik 300 bin nüfusu varmis. türkler burada yogunlukta, '60'larin basinda geldikleri yerlerden biriymis Mannheim. Türklerden baska göze carpansa, Pakistan, Hindistan, Misir... kökenli göcmenler ve ögrenciler. Gecenin bir yarisi sehir turuna ciktik, cok fazla tarihi veya turistik yeri yok Mannheim'in (tarihi olunca bir yandan da turistik oluyor ya, olmasin istedim ben), daha cok endüstri var burada. Siemens'in bosalttigi fabrikalarin oldugu bölge 'alternatif' bir hayat yaratmis, ne ararsan cok rahat ve cabuk bulabiliyorsun. Döner Straße boyunca yürüyüp (Elo böyle diyor, etrafin Türk muhiti olmasi acisindan; ve gercekten de öyle) Neckar nehrinin yakininda bir bara oturup bir seyler ictik. Emrah'in yaninda Hohenfelder icmistim (tabii ki Weissbier) simdiyse 'Eichbaum Bananenweizen' iciyorum (bunu gecen yil Berlin'de icmistim, yeniden tatmak güzel).
Yarin Heidelberg'e gidiyoruz, görülecek cok sey varmis. Aksamsa trenle önce Stuttgart'a, oradan da Kirchheim'a gidecegim, sevgili manitamla bulusmaya.
0 Comments:
Post a Comment
<< Home