eflatunalem

Wednesday, February 15, 2012

esriklik

"Hüznümün ve yaşama yeteneğinden yoksunluğumun nedenleri üzerinde bir türlü arkası gelmeyen düşünüp durmalarım sonuç vermiyor, beni yoruyordu. İşimin bittiği, gücümün tükendiği gibi bir duygu benden uzaktı, yüreğimde karanlık dürtüler kaynaşıyordu daha çok, zamanı gelince şöyle derin ve eli yüzü düzgün bir şeyler yaratacağıma, kuru ve yavan yaşamın elinden hiç değilse bir lokma mutluluk koparıp alacağıma inanıyordum. İyi ama, zamanı gelecek miydi? İçimde bir burukluk, kendilerini binlerce yapay uyarılarla sanatsal çalışmalara heveslendiren asabi mizaçlı çağdaş beylere gidiyordu aklım; oysa bendeki azımsanmayacak güçler harcanmadan varlığımda saklı yatıyordu. Derken benim kabına sığamayan vücudumda nasıl bir engelin ya da şeytanın yuvalanıp ruhumu eli ayağı bağlı duruma soktuğunu ve giderek daha da hantallaştırdığını düşünmeye başlıyordum. Üstelik başkalarına benzemeyen, nasılsa kendinde doğuştan bir eksikliği barındırıp çektiği çileleri kimsenin bilmediği, anlamadığı ya da paylaşmadığı biri olduğum düşüncesi kafama yerleşmişti. Hüzün denen şeyin lanet olası bir yanı varsa, o da adamı hastalandırmakla kalmayıp aynı zamanda kendini beğenmiş, burnunun ucunu göremeyen, hatta neredeyse kibirli biri yapmasıdır. İnsan kendini öyle görür ki, tıpkı Heine'nin Atlas'ı gibi sanki dünyanın tüm acı ve bilmeceleri sırtına yüklenmiştir, sanki aynı acılara göğüs geren ve aynı labirent içinde yitip giderek çıkar yol bulamayan binlerce başka kişi yoktur..."

1904, P.C.