eflatunalem

Friday, October 14, 2011

Ein Besuch

Kafam bozukken düşündüğüm şeyi yaparım, güzelken düşündüğüm şeyi hayal ederim, diye bir düsturum yok ama, yine de, pratik enseyi arada tokatlayınca, dilime olmasa da aklıma takılıyor apansız. Çiko'yu ziyaretim de, işte, bozukluk ile güzellik arasında bir yerde vuku buldu, sanırım. Bir süre yarenlik ettiğimiz evimizin sokağına diğer baştan girip birkaç basamaklık merdivenleri usul usul, dikkatle ve arayan gözlerle çıktım; zira Çiko'nun ne kadar hassas biri olduğunu aklımdan çıkarmamıştım henüz. Sokağın köşesindeki binanın giriş katının penceresinin önünde uyuyordu kendisi, soğuk havalara özgü pozisyonunda, toplanarak. Seslendiğimde önce mahmur gözlerle süzüp sonra da toparlanarak kaçışı, hatrımdaki görüntüsünün "bir anlık" olanla yer değiştirmesine sebep oldu. Eski evin önüne gelene kadar yavaş yavaş adımladım sokağı, ve durdum; belki gelir diye, kafamızın güzel olduğu günlerdeki gibi. Gelmedi. Bozuldum

Monday, October 03, 2011

self-destruction, uncertainty ve vişne ağacı

"Etrafındaki insanların kim olduğunu, kimin hangi akrabasına tekabül ettiğini idrak edemeyecek bir dönemde vuku bulan mevzunun başrolü olan kişinin, kendisine yüklenmiş olan tek-erkek sıfatıyla birlikte gelen yoğun ilgiye rağmen yalnızlığına dair herhangi bir şüphe yoktu kuşkusuz.

Şüphe, yıllar sonra gelecekti elbet, babasına hesap sormaya kalktığında; babasının babasına topladığı vişneleri tasa koyduğu sırada göz göze geldiği kişiydi belki de, kendisinde keşfettiği iğrenç duygunun müsebbibi."

Belki de düşünmeyerek nesiller boyunca, uzunca, kendisinde arayacaktı bu duygunun sebebini; isteyerek, ama hep bir eksiklikle...

Almus, 1987